Exhibition text written for the Garden of (not) Forgetting
by Dilşad Aladağ & Eda Aslan
Depo, 2021
Of carrier bags, gardens and boxes (Turkish below)
In her essay The Carrier Bag Theory of Fiction written in 1986, less than a decade before Eda Aslan and Dilşad Aladağ were born, Ursula K. Le Guin references anthropologist Elizabeth Fisher’s claim that the first device made by the human species was not the spear but probably a recipient, a container to hold gathered products, a carrier bag. In the temperate and tropical regions of the world, people mostly sustained themselves with plants and occasionally caught small animals and fish which required containers and nets to gather, catch and bring home. Hunting on the other hand required a spear, a different and durable object with which to stab and kill. Although less occurring, this event nevertheless made for an exciting story–with action and a hero. It is a story of domination and killing, one which Ursula le Guin continues to state she has never felt part of, neither have I. But “the trouble is, we’ve all let ourselves become part of the killer story, and so we may get finished along with it. Hence it is with a certain feeling of urgency that I seek the nature, subject, words of the other story, the untold one, the life story,” she adds.
I write these words when the climate crisis, the final chapter of the killer story, is real and may finish us all and its usual themes–destruction, power, domination and genocides, are still in course. Gathering has been and still is a steady and peaceful act which still makes the world go around. It gives me relief to think that the first invention of my own kind was one which held many different things together rather than kill and cut to pieces. In gathering, one practices the “arts of noticing”. It involves the noticing of seeds, roots, growth, transformations, decay, cycles, beginnings and ends, differences and diversity. A container, a bag, a vessel is made to hold everything together– entangled, assembled and collected.
The Garden of (not) Forgetting is a carrier bag story. It is a collection of “open-ended assemblages of entangled ways of life”. In the particular universe of Alfred Heilbronn Botanical Garden, Dilşad and Eda have discovered and gathered together multiple geographies, histories, stories, species and hopes.
I have had the privilege to follow this assemblage take shape since its beginning when we walked together in The Alfred Heilbronn Botanical Garden in 2017. The space was officially transferred to the Turkish Directorate of Religious Affairs but still in its original function and accessible. The glasshouse of the garden was a magical receptacle of plants gathered from all different parts of the world: an interior which contained the exteriors of many climates and geographies. The Garden of (not) Forgetting poetically blends stories of diaspora, transplantation, adaptation and taking root told in plants with those of its founders, their families sent to exile by the Nazi regime or the Republic of Turkey, back and forth, spun in politics, history and life.
Gatherers meander. With no specific target, it is a process of surveying a field, one which will bring about encounters and lead to paths unforeseen. Their travels takes them to meet and establish deep conversations with the garden’s founders’ offspring, colleagues and friends which eventually steer Eda and Dilşad to notice many details, particularities and collect memories, affects, remnants and relics, like the one box of Uludağ Flora scientifically collected by Mehpare Heilbronn which she hauled to Germany with her where she lived in exile at the last part of her life, forgotten in a basement. Except that one, all the plant boxes make it back to Istanbul after her death, donated by her son for the establishment of a herbarium open to the public. The Herbarium of Alfred Heilbronn Botanical Garden contains this collection, a space Dilşad and Eda will not be able to access, despite many formal requests. Dismissed by an institutional frown, they decide to pick fallen leaves and pieces from the garden during their walks and eventually set up the Herbarium of the Last Year. The one remaining box left behind in Germany, becomes the Herbarium of Mehpare Heilbronn. The box is yet another carrier bag, collected by a woman scientist. The emptying out of its contents will transform the pieces from a mountain ecology, a female scientist’s life and work into a commons of multi-species, multiple geographies and histories. This is a performative repair, a grinning response to the forbidding and authoritarian institutions who have forgotten the practice of the public and the commons.
The earth of the Alfred Heilbronn Botanical Garden has been inscribed by identity politics, rifts, exiles and coercion as well as life, care and continuity. The Garden of (not) Forgetting is a transcription, or better yet, a propagation of the damaged space and everything connected to it into a version of alternative politics: alternatives which act by recreating an accessible version of the inaccessible herbarium, and naming another one after the female scientist whose name was previously not uttered and telling the stories of the oscillating lives of the scientists burdened by politics of their own species but adopted and rescued by a planetary garden. This is a work of salvage and that of resistance, one which not only collects but recreates from pieces, remembers and propagates its subject and its entanglements in soils reimagined.
Taşıma çuvalları, bahçeler ve kutular hakkında
Aslıhan Demirtaş 2021
Eda Aslan ve Dilşad Aladağ henüz dünyaya gelmemişken 1986 yılında yazdığı ‘The Carrier Bag Theory of Fiction’ adlı yazısında, Ursula K. Le Guin, antropolog Elizabeth Fisher’ın bir savından bahseder. Fisher’a göre insan türü tarafından üretilen ilk alet, büyük olasılıkla, bir mızrak değil, muhtemelen bir kap, toplanan ürünleri ihtiva edecek bir kese, bir taşıma çuvalıdır. Dünyanın ılıman ve tropik bölgelerinde insanlar çoğunlukla bitkilerle ve arasıra yakaladıkları küçük hayvan ve balıkla sürdürüyordu ve toplayıp eve getirmek için kap, çuval ve yakalamak için ağ gibi örülmüş, dokunmuş nesnelere ihtiyacınız vardı. Öte yandan avlanmak için saplamaya ve öldürmeye yarayan bir nesne, mızrak gerekiyordu. Bu vaka, hayatın olağan akışının dışında ve nadir gerçekleşen bir olay olsa da, hareketlilik ve bir kahraman içerdiği için çok daha heyecanlı bir hikayeyi oluşturuyordu. Ursula K. Le Guin hiçbir zaman kendisini bu hikayenin parçası hissetmemiş–ben de. Ancak “sorun şu ki, hepimiz bu katil hikayesinin bir parçası haline geldik, ve bu yüzden biz de onunla birlikte sona erebiliriz. Bu nedenle, öteki hikayenin doğasını, konusunu ve sözlerini bir aciliyet duygusuyla arıyorum, anlatılmamış olan, hayatın hikayesi.” diye de eklemiş.
Bu yazıyı, katil hikayesinin son bölümü olan iklim krizi artık bir gerçek ve hepimizi bitirebilmesi yakın bir olasılıkken ve hikayenin alışılageldik motifleri- yıkım, güç, tahakküm ve soykırımlar, hala revaçta iken yazıyorum. Toplayıcılık, geçmişte olduğu gibi ve bugün de, dünyayı ayakta tutan metin ve sulhperver bir eylem. Kendi türümün ilk icadının, öldürmek ve parçalara ayırmak yerine birçok farklı şeyi bir arada tutan bir şey olduğunu düşününce bir rahat nefes alıyorum.
Toplayıcılıkta kişi “fark etme sanatını” uygular. Bu süreç tohumların, köklerin, büyümenin, dönüşümlerin, çürümenin, döngülerin, başlangıç ve bitişlerin, farklılıkların ve çeşitliliğin fark edilmesini içerir. Bu pratik için üretilen kap, çuval, kese, herşeyi bir arada kapsamak içindir–dolaşık, kümelenmiş ve toplanmış herşeyi.
Unutma Bahçesi, bir taşıma çuvalı hikayesi ve “dolaşık yaşam biçimlerinin açık uçlu asemblajlarının” bir koleksiyonu. Alfred Heilbronn Botanik Bahçesi’nin tekil evreninde, Dilşad ve Eda birçok coğrafyayı, tarihi, hikayeyi, türü ve umudu bir araya getirdi.
Alfred Heilbronn Botanik Bahçesi’nde 2017 yılında birlikte yürüdüğümüz günden beri, bu asemblajın şekillenmesini izleme ayrıcalığına sahip oldum. Mekan resmi olarak Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredilmişti, ama hala orijinal işlevinde ve erişilebilir durumdaydı. Bahçenin sera yapısı, dünyanın farklı farklı yerlerinden toplanan bitkileri büyülü bir şekilde ihtiva ediyordu: birçok iklim ve coğrafyanın dış mekanlarını kapsayan bir iç mekan. Unutma Bahçesi, bitkilerin dilinden anlatılan diaspora, nakil, adaptasyon ve köklenme hikayelerini, aileleri Nazi rejimi ya da Türkiye Cumhuriyeti tarafından bir ileri bir geri sürgüne gönderilen kurucularının siyaset, tarih ve hayat ile dokunmuş hikâyeleriyle şiirsel bir şekilde harmanlıyor.
Toplayıcı dolanır, hedefe doğru yürümez. Toplamanın süreci, beklenmedik karşılaşmaların ve bilinmedik yolların ortaya çıktığı bir alan keşfidir. Eda ve Dilşad’ın bir yerin izinde Almanya’da bir çok yere yaptıkları seyahatleri, bahçenin kurucularının oğlu, meslektaşları ve arkadaşlarıyla kurdukları gerçek muhabbetler birçok detay ve hususun keşfine kılavuzluk etti ve anılar, kalıntılar ve yadigarlar toplayabilmelerini sağladı. Tıpkı Mehpare Heilbronn’un hayatının son dönemlerinde sürgünde yaşadığı Almanya’ya beraberinde götürdüğü, bilimsel olarak topladığı Uludağ Florası koleksiyonunun bir bodrumda unutulmuş bir kutusu gibi. Ölümünden sonra oğlu tarafından halka açık bir herbaryum kurulması için İstanbul’a geri bağışlanan bu bitki kutularının içeriğini kapsayan Alfred Heilbronn Botanik Bahçesi Herbaryumu, birçok resmi talebe rağmen Dilşad ve Eda’nın bir türlü içine giremediği bir mekandır. Suratı asık kurumsal red cevaplarına karşılık, yürüyüşleri sürecince bahçedeki dökülen yaprak ve bitki parçalarını toplayarak Geçen Yılın Herbaryumu’nu ortaya çıkarırlar. Geride bırakılmış olan son kutu ile Mehpare Heilbronn Herbaryumu’nu kurarlar. Bu kutu da bir bilim kadını tarafından toplanan bir taşıma çuvalıdır. Bu kutunun içeriğinin ortaya çıkarılması, bir dağ ekolojisinin parçalarını ve bir bilim kadınının yaşamını ve çalışmasını, çok türlü, çok coğrafyalı ve tarihli bir müştereğe dönüştürme çabasıdır. Yasaklayıcı ve otoriterliği benimseyerek kamusalı ve müştereği unutmuş olan kurumlara tebessüm ederek verilmiş bir cevap, performatif bir onarımdır.
Alfred Heilbronn Botanik Bahçesi, kimlik politikaları, zıtlıklar, sürgünler ve sürtüşmenin yanısıra yaşam, bakım ve süreklilik ile nakşedilmiş bir toprak. Unutma Bahçesi ise örselenmiş bu mekanın ve ona bağlı her şeyin bir cins alternatif siyaset transkripsiyonu, belki de daha yerinde bir tabirle, farklı şekilde çoğaltılması: erişilemeyen herbaryumun erişilebilir bir versiyonunu yeniden üreterek; bugüne dek adı anılmamış bir bilim kadınının adını bir diğer herbaryuma vererek ve kendi türünün politik kararlarınca cezalandırılan, ancak bir gezegen bahçesi tarafından evlat edinilip kurtarılan bilim insanlarının savrulan yaşamlarının hikayesini anlatarak. Bu bir kurtarma ve direniş işidir; toplamakla kalmayıp parçalarından yeniden yaratan, konusunu ve dolaşıklıklarını hatırlayan ve yeniden tahayyül edilen topraklarda çoğaltan bir iş.